Saturday 15 April 2017

10. Abadiania devam yazısı 4 - Hoşçakal Yaratan'ın John'u

Ruhani ameliyattan geçtiyseniz 2. haftanın çarşamba gününde 'revision' sırasına giriyorsunuz. Bu defa John'un önünden geçerken son durumunuz değerlendiriliyor. Şifalanma hızınız, ruhani gelişiminiz tatmin ediyorsa başka bir işlem görmeden, kutsama odasına meditasyona gönderiliyorsunuz.
(Durumunuz birden fazla ruhani ameliyatı ve uzun kalmanızı da gerektiriyor olabilir)

Revizyondan geçtiğimizde bize herhangi yeni bir işlem yapılmadı.
Çarşamba'nın öğleden sonrasında yeni bir soru sormak için yeniden sıraya girdik.

"Abadiania'da gurup ses şifa çalışması yapmamıza izin verir misiniz?

Bir kaç gün öncesine dek böyle bir niyetimiz, araştırmamız yoktu. "Bu kadar kutsal ruhun, eterik bir hastaneyle bağlandığı bu küçük kasabada başka bir şifacıya ya da şifa tekniğine ihtiyacı yoktur", diye hissediyorduk.
Ama öyle olaylar oldu ki, bir sebeple göreve çağrıldığımızı hissettik ve bu hissimizin doğruluğunu onaylamak isteğiyle sorumuzu John aracılığıyla kutsal ruhlara sorduk.
Genişçe gülümsedi.
 "İç sesinize güvenin" dedi.

(Sürekli John'un gülümsediğini aktarmaya çalıştığımı ve kelimelerimin özü ifade etmekten uzak, yetersiz kaldığını farkettim. O, merhametli ve koşulsuzca seven, ışık dolu bir gülümse... Onun bedeni aracılığıyla gülümseyebilen kutsal bir ruhun evrensel sevgi ifadesi...)

İkinci sorumuz: "Kutsal şelaleyi ziyaret edebilir miyiz" oldu.

Bir kere daha  "İç sesinize güvenin" dedi.

İç sesimiz kalbimizden geliyordu. Tüm kalbimizle 'ses ile şifa çemberini' yapmayı istedik. Şelaleye kaç kere istersek o kadar gidebileceğimizi söylüyordu aynı ses. 

Böyle bir ses ile şifa çemberi Abadiania'da daha önce yapılmamış.
Bizi bu çemberi yapmak için davet eden mekanın sahipleri uzun zamandır burada yaşayan İngiltere ve Avusturalya'lı bir çiftti.  " Burada yalnızca masaj ve akupunktura izin veridi bu güne kadar" dediler.

İzni almamızdan 3 gün sonra, gece vakti kristallerle dolu bir salonda toplandık. Chanting esnasında açılan vorteks, Casanın vorteksine (enerji girdabı) bağlandı. Alana çok sayıda ruh çekildi. Bu ruhlar Portekiz ordusunun yerlerinden ettiği, köleleştirdiği, öldürdüğü, orman kabileleriydi.
Işık barış getirdi, bağışlama ve bırakma getirdi. Öze dönüş başladı.

Katılımcılar ise arka beyinleri üzerinde enerjisel bir şifalanma, dönüşüm ve aktivasyon yaşadılar.

Yaratana şükrederek, Ondan dileyerek başladık ve Yaratan'a şükrederek bitirdik. 
Casa'nın kutsal ruhlarına teşekkür ettik.

 
--
Akım odası meditasyonu sabah 5 saat, öğleden sonra 4 saat sürüyor.

5 saat boyunca gözleriniz kapalı oturuyorsunuz ve zaman 2 saatmişçesine hızlı geçiyor. 

Yeryüzüne inmekte olan yüksek ruhların enerjileri meditasyoncuların da bedenleri aracılığıyla vortekse dahil oluyor, demirleniyor. Zaman zaman bir medium kanallıkla aldığı vizyonu, bilgiyi paylaşıyor; bazen bir medium-rahip bir dua okuyor.

Yuuka bu akım odası meditasyonlarında çok ince ve yüksek ayarlardan geçtiğini, 
unuttuğu bazı konuların canlanıp ışığa dönüştüğünü; derin kavrayışlar, derin algılayışların ve sindirişlerin oluştuğunu aktardı.
Ben bir meditasyonumda, Casa'nın kutsal ruhlarından, şu anda yürümekte olduğumuz hayat yolunun yaratmakta olduğu en muhtemel gelecek senaryosunu göstermelerini istedim.
Avuçlarımın içine iki altın sarısı ışık topu yerleştirdiler. " Yolun açık; bolluğun ve bereketin yolu ve an ve an yaratıyorsun dediler." 
Meditasyondan çıktığımda bir kaç gündür tanışıklığımız olan Türk bir aileyi otellerinde ziyaret ettim. Çok güzel bir aile. Biricik oğullarının, aslan parçası oğullarının şifalanması için gelmişler. Yakında ayrılacaklarını söyleyerek, yanlarında getirip bitiremedikleri 2-3 kilo ağırlığında beyaz peyniri, siyah zeytini, paket çorbalarını, çikolotalarını bize verdiler.

Şükranla ayrılırken avuçlarımın içindeki altın sarısı enerjiyi ve meditasyonda aldığım mesajı anımsadım.

O gün ve ertesi gün farklı kimselerden gofret, bir şişe organik bal, mayaya oyuncak hediye edildi. Biri Brezilyalıydı, biri İngiliz, biri Yeni Zellandalı...
Ben bunu hakketmek için ne yaptım ki diye içimden geçti ve gözlerim yaşardı.
Sonra bildim ki ben de Yaratan'danım verdiği hediyeler de Yaratan'dan. Haketmek ya da etmemek değil mevzu...
Akışa şükranla, dirençsizce tanıklık etmek.
Bazen az para olabilir, az yiyecek de olabilir. Biz bolluğu miktarıyla ölçmüyoruz. Her an şükranla, olduğu gibi, geldiği gibi kabul ediyoruz. Daha fazlası için tutkumuz yok.
Kalbimiz nasıl bir yaşam yaşamak istiyorsa güvenle o yöne doğru adım atıyoruz ve bunun için nelere gerek varsa, evren önümüze seriyor.

O güzel ailenin fotoğrafı:
(Ailenin güzel kalpli annesi maalesef bu fotoğrafta yok)
Dualarımız onlarla. 

 

Kutsal Şelaleye hem ailece hem de teker teker pek çok kez gittik.
Taç çakrayı ve daha üst çakraları aktive ediyor. Tepeden tırnağa, akıl ve duygu bedenini yıkıyor, auranın titreşimini hızlandırıyor. Donuk noktalar açılıyor ve enerji akıyor. 

Suyun altına girdiğinizde, kafanızın üstünde duyduğunuz kuvvetli su baskısı ve titreşimini ve tüm bedeninizdeki hazzı ve mutluluğunuzu ve şükran duygunuzu bir ömür boyu unutamayabilirsiniz. Öyle kuvvetli bir an... 

Dördüncü haftamızın son Cuma gününde, her cuma öğleden sonra açılan "Şükran" sırasına girdik.
Bu sıra, Abadiania'dan ayrılacak ve belki de bir daha geri gelmeyecek olan insanların, şükran duygularını sunmak için girdiği bir vedalaşma sırası.

Sıram geldiğinde, o kısa an, Joao'un elini tuttum, gözlerine baktım, şükrettim...

Bu, Gandhi'nin elini tutmuş olmak gibi...

Teresa Anne ve ya İsa Peygamberin elini tutmuş olmak gibi...

Varlığımın binlerce yıl, ruhumun sonsuzluk boyu şükranla hatırlayacağı bir an.

Günün sonunda, John bitkince kapıdan çıktı.
Bilinci bedenine dönmüştü. Sanki bir anlığına yoktu da bir an sonra geri gelmişti; ama bedeni 4 saattir sayısız kişiye şifa kanalı olmuş, 28 kutsal ruha ev sahipliği yapmıştı.
Yorgundu ve zor yürüyordu ama görevi bitmemişti. Kendisiyle fotoğraf çektirmek isteyen insanların beklediği alana geldi. 74 yaşındaydı. Yaşlı bir adamdı, etten ve kemikten. Kalbiyse bütüne hizmet aşkıyla yanıyordu. Son nefesine kadar hizmet etmek istiyordu.
Daha fotoğrafı çekilmeliydi; uzaklara, daha uzaklara ulaşmalıydı; kanseri, tümörü, nice hastalığı olan nice insan onun resmini görmeli, orada olduğunu bilmeli ve ona gelmeliydi... Gayretle yürüdü. Yardımcıları lütfen guruplar halinde kalın diye sesleniyordu.
Katılmamız anlamlı olacak bir gurup yoktu. Onun için olduğumuz yerde bekledik. Onun daha fazla yorulmasını istemiyorduk ama görevine ve görevimize saygı duyuyorduk.
Bekledik. Yanımıza geldi. Yorgun ve yaşlı insan haliyle dahi kutsamasını, enerjisini veriyordu. 

 

Hoşçakal Joao de Deus

Tanrı'nın Joao'su

John of God

🙏🏻
❤️

Bir sonraki durak Alto Paraiso

 (Yüksek Cennet)...

---

John Of God yazı dizisinin bir bölümü ve ya tamamını yayınlamak isteyecek bir dergi-gazete ile bağlantınız varsa bizi onlara tanıtabilir misiniz? Kalbim istiyorki herkesin haberi olsun bu ışık mekanından ve kutsal ruhlarından. İmkanı olanlar gelsin ve şifalansın.


Şifalanan her bir insan yeni dünyanın yaratıcısı olsun.
Amin ve Öyledir. Şükürler olsun.







No comments:

Post a Comment

Note: only a member of this blog may post a comment.