Thursday 29 June 2017

18 Galaktik kardeşlerimizle buluşma, Amantani Adası, Titicaca Gölü, Peru

Yolculuk esnek olmayı gerektiriyor. Duşun suyu sıcak akmayabilir. Yemek tam istediğiniz gibi olmayabilir. Otobüsteki koltuğunuz arızalı olduğu için yatmayabilir. Kahvenize istemediğiniz halde şeker katılmış olabilir. O yöne gitmeye karar verdiniz ama bu yönün kapıları açılmış olabilir. İki sırt çantanızdan birini kaybetmiş olabilirsiniz.
Hiçbirinin rastlantısal olmadığını, hepsinin, sizin ve bütünün hayrına bir nedenle olduğunu düşünmek, o nedeni sezemeseniz dahi şükretmek, yolculuğu  ve hayatı akışta yaşamanın altın kuralı olmalı.

Kabul ve şükür...

Daha önceki blog yazılarını okumuş olanlarınız hatırlayacaklar; Bolivya'nın Sucre kentinde, bagajı açık giden taksiden düşmek suretiyle benim emektar ve de yoldaş kamp çantam kaybolmuştu.

Kayıp çanta yüzünden cezalandırılmayan, üstüne üstük Yuuka'dan koşulsuz sevgi gören iç çocuğum şifalanmaya başlamıştı.

Sonunda, " zaten çok eşyamız varmış" deyip sevinmiştik bile.

Çanta nasıl bir mucizeyle kaybolduysa daha büyük bir mucizeyle geri döndü. Hikaye uzun. Özetiyle, biri çantayı yolun ortasında bulur; çantada değerli bir şey olmadığını anlar; şamanik eşyalardan ve enerjiden de huylanır; ismimizi, soy ismimizi eski pasaportlarımızdan okur, facebookta bizi ekler; alın bu çantanızı benden der; tam da yeni tanıştığımız Güneş Adası sakini Martin'in eli uzaklardaki Sucre'ye ve çantamıza kadar uzanır, ve bir solukta çantayı bize getirir.

Bulan da, getirende makul bir ödül aldı.
Bulana da getirene de Yaratan'ın eli oldukları için şükrettik.
Yaratan, iç çamaşır ve kristallerimizi bize bağışladı. Dedi ki, 2 çift çamaşırınız var, o da olmasa çıplak kalacaksınız; çantanın kaybı ve geri dönüşü daha önemli amaçlara ve derin bir şifaya sebep oldu; başka kimseler de sınavlarını oldu. Alın çamaşırınızı giyin!

Daha kimbilir bilmediğimiz ne fiziksel olaylara, ne duyguların doğuşuna hizmet etti. Ne uzunlukta bir domino devrildi de son taş olarak bize döndü...

Bu çanta, gemilerde çalıştığım, 7-8 sene evvel, Panama'da da kaybolmuş ve 3 ay sonra yolunu bulup bana geri dönmüştü. Tabii mucize çantada değil, ama aramızda yadsınamayacak bir dostluk da var.
O da evrimini gemici çantasından gezgin çantasına doğru geçiriyor.

Bu yazıyı yukarıdaki son cümleye kadar yazıp yatmıştım. Ertesi sabahında, gördüğüm bir rüyadan aldığım bilişle uyandım ve o bilgiyi tek gözüm açık, Yuuka'yla paylaştım.

"Yuuka, hatırlıyorsun değil mi, 5 sene önce seninle evlenmeye Japonya'ya gelecekken uçağı kaçırmıştım... Sonra, cebimdeki son parayla akşam uçağına bilet almış ve Japonya'ya parasız varmıştım."

"Başka türlü olamazmış! Sabah uçağını kaçırmasaymışım, çok aksi bir chek-in personeli, bana Türkiye dönüş biletim olmadığı için biniş kartı vermeyecekmiş. Ve ben şok, şaşkınlık ve üzüntüyle geri dönecekmişim."

"Oysa uçağı kaçırınca, o panikle, çay içip dinlenen 2 Havayolu personeliyle tanışmış, onlara "Evlenmeye gidiyorum, lütfen bana yardım edin! ", demiştim. Akşam, check in vakti geldiğinde o personel bana, dönüş biletim olmadan uçağa binmeme göz yummuştu."

Bu iki kişiyle tanışıp, fiziksel imkansızlığı aşabilmem için geç kalmama sebep verilmişti.

"O uçağa o gün binmeseydim çok farklı şeyler olacaktı...
Şükürler olsun"

Yatakta doğrulup Maya'ya ve Yuuka'ya baktım. Şükrettim.
Pencereden baktım ve Amantani Adası'nı yeni aydınlatmaya başlayan Güneş'i gördüm.
Şükrettim.
Bu sabah nerede olurdum...(?)
Gözlerime yansıyan manzara ne olurdu...(?)

----
PERU

Bolivya'ya veda ettik ve Peru'ya kara yoluyla girdik. Bu defa Titicaca Gölü'nün öbür ucuna, Puno şehrine gittik.

Amacımız, Puno'da erzak depolamak ve 3-4 günlüğüne Amantani Adası'na gitmekti.

Bu fırsatta, Ernesto Aliaga ismindeki, Cusco'da yaşadığını zannettiğimiz, Türkiye'li dostlarımızı Ayahuasca turlarında rehberlik etmiş, kendisi de şaman olan bir kimseyle facebooktan iletişime geçtim.
"Cusco'ya geldiğimizde tanışalım", demek istemiştim.

"Bu akşam buluşalım. Ben Puno'da yaşıyorum", dedi.

17 Haziran gecesi, 40 dakika süren kısa bir buluşmamız oldu. Gözlerimize derin derin bakan ve  o bakışıyla geçmiş hayatlarımızdan olan bağlantımızı anımsatan, kozmik şaman demek istediğim Ernesto Aliaga,  bizi 21 haziran günü yapacağı Gündönümü seremonilerine katılıp, davul ve çanaklarımızı çalmaya, evrenin ışığını onunla birlikte sese çevirmeye davet etti.
Bu buluşma, bu kavuşma, bu davet, hayatımız boyunca yaptığımız bütün seçimlerin sonuçlarının, bizi sonunda getirdiği noktaydı. Fiziksel olarak yeni tanışmıştık ama varlığımızın derinliklerinde tanıdıklık vardı.

Bu kafeterya buluşmasının sonunda, bizi evine davet etti. Enstrümanlarımızın birbirine ne kadar uyumlu olduğunu görelim, kısa bir prova yapalım diye...

Ernesto kristal çanakları çalarken Hathor ve Lemoria'lı ışık varlıklarına bağlanarak, onların yüksek bilinç enerjilerine kanallık yapıyordu. Biz de davul, rattle, ve tibet çanaklarıyla katıldığımızda yüksek enerjilere daha kuvvetli bir topraklanma sunduk. 1 saat kadar trans halinde çaldık söyledik ve gözlerimiz yaşlar içinde bitirdik.
Hala öfkeli olan bir gurup İnka ruhu gelmiş, arınmış, öze dönmüştü. İlahi, koşulsuz sevgi enerjisi evi ve çevre blokları içine almıştı.
Kuvvetle sarıldık birbirimize.



21 Haziran gelene dek, 3 gün Amantani Adası'nda kalacak, adadaki Pachamama ve Pachatata kutsal mekanlarında, Yeryüzü Anne-Babamıza şükran sunuşlarımızı yapacaktık.
Ernesto, bize Amantani'deki bir dost ailenin adresini verip, onlara gitmemizi tavsiye etti.
Başka dostlarıyla da buluşmamızı tavsiye etti.

Bu dostları, adada yaptıkları her seremonide, kendilerine uzay gemilerini (Ufo) gösteren, gölün altında kristal bir şehirde yaşayan, uzaylı ve Agarthalı ışık varlıklarıydı.

Biliyorum, bazılarınız kaşlarını kaldırarak okumaya başladı. Kaşınız öyle kalsın, kalbiniz açık okumaya devam edin lütfen. Hiç bir şey kaybetmeyeceğinize söz veririm. 😊

İçimizden dedik ki, 'İşte bu! Biz de bu teması düşlüyorduk'.

Bu ilk buluşmamız olmayacaktı. Yuuka da , ben de henüz birlikte olmadığımız senelerde ayrı ayrı ve birlikteliğimiz süresince de bir kaç defa böyle karşılaşmalar- buluşma-kavuşmalar yaşamıştık. Konuya girmeden evvel temel bir 'İlk Temas' bilgisi sunmam iyi gelebilir.

Bir önceki blog yazımda kısaca ışık ve karanlık güçlere değinmiş, bir tarafın insanlığı uyku halinde tutmak için uğraş  verdiğinden, diğer tarafın insanlığın uyanışına yardımlarda bulunduğundan bahsetmiştim. Bu büyük uyanışın en son basamağında yeryüzüne inip, insanlıkla el sıkışacak olan galaktik birliği görmemiz kuvvetli ihtimal. Onların bu koca alemde nasıl parasız yaşayabildiklerini, bir dinleri olmadığı halde nasıl Tanrıyla her an iletişim halinde olduklarını, petrol yakmadan nasıl evrenin bir ucundan diğerine ulaşabildiklerini, istedikleri her maddeyi sonsuz evrensel enerjiyi kullanarak kopyalayabildiklerini, ilaç kullanmadan nasıl sağlıklı ve genç kalabildiklerini ve daha nice ilginç şeyi insanlık olarak ağzımız açık izleyip, bize de öğretin diyeceğimiz vakit çok uzak değil. İnsanlığın, bu yüksek uygarlıkların, atmosferimizdeki varlığından habersiz kalması için, karanlık gurup son yüz yıl boyunca çok çalıştı. Baktılar bilgiyi tutmak imkansız, kirletmeye çalıştılar. Bu konuyu akıl rahatsızlığı olan çok saf insanlar konuşurmuş gibi hava yarattılar. Bu da artık işe yaramaz olunca, onlara 'istilacılar' diyerek korku yaydılar. (Basında, 'bu Ufo görüntülerinin artması bir istilaya mı işaret?', diye başlıklar görmek mümkün.)
Bu da işe yaramayınca 'onlar kurtarıcılarımız, bize yeni bir din getiriyorlar' deyip, kendi yarattıkları yeni bir din sistemini tanıtıp evrensel uyanış yolunu kirletme planına başvurma noktasına geldiler. 
Öte yandan, bu gelişmiş uygarlıklar toplu insanlık bilincinin kendileriyle açık temasa geçme olayına hazır olmasını bekliyor ve yaptıkları ufak temaslarla, biz buradayız, doğru zamanı bekliyoruz mesajını veriyorlar. Sonsuz olasılıkların hesabını yapabilen bu varlıklar, insanlığın ve bütünün hayrını gözettikleri için vaktinden önce bu büyük temasa kalkışmıyorlar.

On yaşlarındaydım. İstanbul'un Merter Semtinde, yüksek bir binanın 7. katında yaşıyorduk.
Bir gece bir kaç Ufo,  penceremizin hizasında, belki bir kaç km ötemizde dakikalarca havada asılı kalmış, çeşitli renkler göstermişlerdi. Ailece ışıkları söndürerek izlemiştik. Benim için büyüleyiciydi.  Ailem unutmuş olabilir ama ben hiç unutmadım. Seneler sonra bunu, Haktan Akdoğan'ın bir röportajından 1990' lar Merter vakası olarak duydum.

Kıbrıs'da, Denizcilik Fakültesi'nde ki ilk senemde, sıkıntılı ve korkmuş bir gecemde, kaldığım yurt binasının çatışına tırmanmış ve gökyüzünü izlerken kalbime huzur aklıma rahatlama veren bir Ufo görmüş. Bende bıraktığı hisler için ona teşekkür etmiştim.

Gemide çalıştığım yıllarda, okyanus geçişlerinde karanlık gökyüzünü izlemiş ve kalbimde, yalnız olmadığımı ve insanlık olarak da yalnız olmadığımızı pek çok kez sezmiştim. Hatta uzayın derinliklerinde akrabalarım ve dostlarım olduğunu düşünmüştüm.

Sonra Yuuka ile tanıştık. Tayland'ın Pai ilçesinde, bir gece sönmüş bir kamp ateşi başında, yalnız başımıza otururken birden tüylerim diken diken olmuş ve yarı uzanır olduğum ağaç üstünde doğrulmuştum. His bana abimin geldiğini söylüyordu. Ne abisi? Benim abim doğar doğmaz vefaat etmiş, bir süre sonra da annem bana gebe kalmış.
His çok kuvvetliydi. Gökyüzüne baktım. Bütün gökyüzü kalın bulutlarla kaplıydı.
Yine içimdeki hissi takip ederek, beyaz ışık kanalize ettim. Yuuka'ya baktığımda onunda havaya enerji sembolleri çizdiğini ve yukarıya baktığını gördüm.
"Buradalar", dedi.

Saniyeler sonra, tam üstümüzde bulutlar, belki 1 km çapında, tam dairesel şekilde açıldı. Biri büyük üçgen şekilli olmak üzere, 3-4 tane disk şekilli uzay gemisi bu deliğin üstünde uçuş yaptı. Sağa sola, yukarı, aşağı, ileri geri, ani, keskin hareketlerdi ve çeşitli renklerdeydi. Kalbimdeki mutlulukla ağlamıştım.
Yaklaşık 5 dakika sonra yokoldular ve üstümüzdeki bulutlar yavaş yavaş kapandı.
Yuuka, bu gemilerden birinin rahimindeki henüz 4 aylık olan Maya'ya spesifik bir enerji gönderdiğini,Maya'nın bilincini uyandırdığını söylemişti.

Bu olaydan bir kaç hafta sonra, Malezya'da bir kumsalda yıldızları izlerken kendilerini bir kere daha gösterdiler.

Her karşılaşmamızda mutluluk ve koşulsuz sevgiyi hissettik.

16 Mart 2016 gecesi, Maya'nın doğum gününü kutladığımız, dostlarımız Şenay ve İlker Durmaz'ın evlerinden ayrılıp, evimize doğru dönerken,  Cihangir semasında yaklaşık 20 tane kadar Ufo'nun kozmik dansına, 15 dakika kadar şahitlik ettik ve bu resimleri çektik.



Kalbimizde yine, kutlama vardı.

Bu ön hazırlığı yaptıktan sonra, Amantani'de yaşadığımız deneyimi daha rahat aktarabilirim.

Amantani adasında önce Pachatata kutsal mekanına tırmandık. İlahi Eril Enerji çakrası, yüksek taşlarla çevirilmiş. Ada yerlileri, senede yalnızca bir gün açıyorlarmış kapıyı ve turistlerin girmesine izin vermiyorlarmış. Saygılarını anlamakla birlikte, her varlığın özgürce girip dua edebilmesi, meditasyon yapabilmesi gereken bir kutsal mekanı, bir yeryüzü çakrasını bu şekilde kapatmaya hakları olmadığını hissederek, kurallarını en saygılı şekilde çiğnedim.
Hayatımın 37 senesi bu yolculuğu beklemiş, binlerce km yol gelmişim...

Duvara tırmandım ve arkasına atladım. Adanın en yüksek 2. tepesinde, antik zamanlarda açılmış, kare şeklinde bir alandı bu. Gidip ortasına oturdum. Kimseler yoktu. Yuuka da kapıda Maya ile oturmuş dua ediyordu. İnsanlık adına, hepimiz adına, kendi adımıza, Dünya'nın ve Evren'in ilahi enerjisine şükrettik ve gelen enerjiyi bu çakra aracılığıyla dünyanın kalbine, insanlığın kollektif bilincine demirledik.

Aynı şeyi, Pachamama tepesinde de yaptık. Bu defa tırmanmadan. (Duvar çok daha yüksekti.)

O gece Maya'yı yatırdıktan sonra, Yuuka ile karanlık terasta oturduk ve battaniyelere sarılarak, uzayın derinliklerinden ve dünyanın derinliklerinden gelen yüksek bilinçli, sevgi dolu varlıkları davet ettik.
Bir süre sonra hiçbir şey olmayınca, kilometrelerce yürüyüşümüzün verdiği yorgunlukla, Yuuka oda'ya döndü ve uyudu. Kalbi biliyordu ki, bir çağrı vardı ama o çağrı, o gece benim içindi.

Ben meditasyona, duaya ve içsel çağrıya devam ettim. Tam önümde, referans noktası olarak gördüğüm, görüş açımı ikiye bölen ağacın karanlık silüetinin sol tarafında, hayal edebileceğiniz en parlak gezegen görüntüsünden 3 kat daha geniş ve parlak bir ışık belirdi.
Yandı, söndü, yandı, söndü. Çok uzaktaydı. Ağacın sağ tarafına geçti yavaşça. Hareketsizce orada durdu 10 saniye kadar. Sonra ağacın yine sol tarafına geçti aynı hızla.
İzlerken aklıma fotoğrafını çekmek geldi. Telefonu çıkartıp, resmini çektiğimde küçülmeye başlamıştı. Son anının fotoğrafını çekebildim. Yokoldu. Şükretmekteydim.
Birden telefonun açık olan magnetometre programından abnormal seviye alarmı gelmeye başladı. Sinyal 75 birimden 160 birime kadar yükseldi saniyeler içinde. 160 birimin sesi çok tizdi. Uzakta gördüğüm o Ufo'nun üstüme geldiği belliydi. Telefonun şarjı bitti ve kapandı. Yuksrıda fiziksel olarak hiçbirşey görmedim ama yüksek enerjinin içinde oturup gözlerimi kapattım, dinledim.
Sanki çok uzaklardan gelen bir radyo kanalında şarkı dinliyordum. İçinde çalınan enstrümanlar da isanlığın bilmediği enstrümanlardı. Yüzüklerin Efendisi filmindeki elflerin şarkılarını andırıyordu.

Uyuyakalmışım. Uyanıp , toparlanıp, yatağıma döndüm. Gülümseyerek rüyalara daldım sanırım.

Her bir buluşma bütüne hizmet olsun!

Ertesi gün ada yürüyüşümüzde, Pachatata ve Pachamama arasında, bir boyut kapısı sezdik. İnsanların tırmanamayacağı, tehlikeli bir kayalıktaydı. Ufo ların bu boyut kapısını kullandığını, dağın içinde farklı yükseklikte bilinç frekansları olduğunu sezdik. Eteğinde oturup kapının enerjisiyle bağlanarak evreni dinledik.

Sonunda 21 Mart geldi. Ernesto ile, biri 12:00 öğlen vakti, biri 19:30 akşam vaktinde, dünyanın her yerinde ışık ekimi seremonisini yapan onlarca guruptan biri ve ışık işçileri kollektifinin parçacığı olarak görevimizi yerine getirdik.





Puno'daki ilk günlerimizde ziyaret ettiğimiz Aramu Maru boyut kapısında çektiğimiz fotoğrafları ve kaydettiğimiz ses chanting'ini ise sona saklamak istedim. 1 dakika 1 saniye uzunluğundaki bu ses kaydına yüklenmiş enerji imzası, insanı mekezine getiriyor. Yer-gök bir oluyor.
Lütfen kulaklık ile meditatif olarak, merkezinize demirlenmek niyetiyle dinleyin.

Lütfen dinlemek için tıklayın

                 ARAMU MARU

(Blogu yazmakta olduğum tarihlerde, resimlerimizi sakladığımız telefon suya düştü. Onun için Amantani adasında çektiğimiz fotoğrafları şimdilik yayınlayamıyorum.)

----


Bu blog sayfasını ilk kez bu yazı vesilesiyle ziyaret ediyorsanız "Nedir" sayfasına göz atmanızı tavsiye ederim.

Uzaktan görü şifa seansımızla ilgileniyorsanız, Heaven Earth Şifahane Blogumuzda, seanslar sayfasına göz atmanızı tavsiye ederim. ( http://yuuka-and-wings.blogspot.com/?m=1 )

Mucizeye yolculuk blog yazılarının dilediğiniz kadarını sosyal medyada paylaşmakta özgür hissedin. Bu blogun amacı ilham kaynağı olmak.

Mucizeye yolculuk blog yazılarının bir bölümünü ya da tamamını bir dergi ve ya kitapta yayınlamaksa isteğiniz bana email yolu ile ulaşabilirsiniz.
strongwings121212@gmail.com

Mucizeye yolculuğumuzu maddi manevi desteklemek istiyorsanız, yine aynı email adresiyle ulaşabilirsiniz.

Koşulsuz Sevgiyle


Sunday 11 June 2017

17. Merkezi kaybetmemek...La paz- Titicaca - Sun Island- Moon Island

 

Yolculuğumuz, varlığımızı ve ruhumuzu besleyerek akmaya devam ediyor.
Bazen çok zorlandığımız oluyor. Her an birlikteyiz. Farklı odalarına kaçıp farklı aktivitelere dalabileceğimiz bir evimiz yok. Nefes alamadığımız da oluyor. 
Kıyafetlerimiz kokmuş da olabiliyor, ıslak da. Bazen üşüdüğümüz ya da çok terlediğimiz, yılan vari yollarda midemizin bulandığı da oluyor.
Kesiklerimiz oluyor; kanadığımız oluyor.

Bunları anlatmamın sebebi aklınızdaki bizimle ilgili imajınızı gerekiyorsa değiştirmenizi istemem. Bizler tamamen aydınlanmış insanlar değiliz. Muhakkak ki sizler gibi o yoldayız. Kimi zaman, sizin gibi pırıl pırıl parlıyoruz. Kimi zaman, sizin gibi karanlığın dibine iniyoruz. Bildiğiniz gibi aydınlanmak denen şey, kendini tanıma, kendini bilme, kendini kabul etme durumu. Tüm kutuplarımızla kendimizi kabul ettiğimizde, birlikle bir oluyoruz ya...O düşüşler olmasa biz kendimizi nasıl bilebilirdik?
Bunu yazmamın bir nedeni de öyle bir gün yaşıyor olmamız. Öyle bir günü yaşarken, yani gölgemizle yüzleşirken kaybolmamak çok önemli. Merkezimizi kaybetmemek önemli.
Merkezimizde; kalbimizde, özümüzden gelen doğrular var: 
Ben Benim. Yaratan'ın sevgisi; ta kendisi. Var ettiğim şeyi olmak adına, şimdi ve burada gözüküyorum- oluyorum. Bu varoluştan doğan kişisel ve dünyasal, belki galaktik ve evrensel de, ödev ve görevlerim ve an ve an yarattığım durumlar var. 
Bilgi Bir'den çıkıp, dallanıp budaklanarak bu boyuta varıyor. Sonunda:
Ben Gökhan. Aile babası, Yuuka'nın ve Maya'nın ve ailesinin sevdiceği. Danışanlarının ışığı. Bu saydıklarım benim öz kimliğim değil; dünyasal kimliğim.
Şu anda yaşadığım duygusal dalgalanma da benim kimliğim değil. Kim olduğumu bulma yolunda, pek çok geçmiş hayat deneyiminde yüklendiğim duygusal yük; kimi atalarımın, kimi insanlığın yükü...
O yükler, merkezimi kaybetmeden yüzleştiğimde Tanrısal bilgeliğe dönüşmekte. Bu dönüşüm beni  güçlü kılmakta. Zaten olduğum Tanrısal Gücü, oldurmakta; bu dünyaya yansıtmakta.

Güçlü demişken... Maya, insani ve Tanrısal güçlerinin farkına varmaya başladı. 8-10 km dağ yürüyüşü yapabiliyor. Artık kucağımıza ya da sırtımıza almamızı istemiyor. Türkçe ve Japonca'yı iyi konuşuyordu; İngilizce konuşmaya başladı. Psişik yeteneklerini güçlendirecek oyunlar oynadığımızda, zaten o yeteneklerinin güçlü olduğunu görüyoruz; O, bu doğal yeteneklerin farkına varmaya başladı.
Hangi ülkeden olursa olsun, kalbi açık olan kişilerin yanına gidip rahatlıkla oyunsal iletişim kuruyor. Olduğu gibi gözükmekten çekinmiyor. Onu izledikçe, biz, kendimizi tutan, saklayan taraflarımızı farkediyor, açılıyoruz. 
Bütün varlıklar Tanrısal Işıklarını ifade etsinler! Dünya böyle aydınlamakta.





---
La Paz

Aşağıdaki fotoğraf La Paz'da sokak pazarından bir kare. Bir ege pazarı gibi, değil mi?

Yeri gelmişken değinmek istediğim bir konu var.
Zeytin, Dünya Ana'nın bedenidir. Dünya Ana'nın bedeni ise bizim bedenimizdir. O'na zarar vermek kendine zarar vermekle eş değerdir. Dünya Ananın bedenine zarar veren varlıklar kendilerini uyandırmak için son dakikalarındadır. Hissediyorum ki onların akılları  bedenlerinden düşmek üzeredir. Bu davranışları onun işaretidir. 
 
La Paz'dan bir sokak sanatı... Binanın bir yüzüne, Güney Amerika'da Pachamama olarak seslenilen, kutsal Dünya Anne'nin, Gaia Anne'nin ilhamla alınıp aktarılmış  bir tasviri çizilmiş. Aynı zamanda, insan bedeninin, dünyanın elementlerinden var edildiğine işaret ediyor.
 


--

La Paz'da interaktif bir oyun alanı. Vardığımız her yeni yerde, ilk aradığımız şey yatacak yer, ikincisi yiyecek yer, üçüncüsü oynayacak alan.
 


La Paz'dayken, sevgili bir dostum, içindeki şifacının uyanması niyetiyle benden bir uzaktan görü seansı taleb etmişti. Ona cevap yazarken, çok kuvvetli bir enerji gelip varlığımı titretmiş, yazıya da özetle şu şekilde dökülmüştü: 

 "Korku ya da suçluluk nedeniyle bastırdığınız şifacı artık uyansın!


Kendini ve karşılaştığı tüm varlıkları koşulsuz sevgi ve merhametle şifalandırmaya gücü olan öz varlığınız uyansın!


Dünya'ya ve insanlığa sevgi sunuşum ve ruhani sorumluluğum olarak Güneş Adası ve Ay Adası'ndan enerji aktarımı yapacağım.


İlki Güneş Adası, Şaman Davulu, 4 Haziran, Pazar, 16:44

İkincisi Ay Adası, singing bowl,  9 Haziran, 21:44 (dolunay gecesi)


Mesajı alışım ve Facebook etkinlik sayfasını açışım bir oldu. Etki ve sonuçlarını hesaplamadan, yalnızca kalbime doğan kuvvetli rehberliğe güvenerek açtığım etkinlik sayfasına, ruhani çağrıyı alan çok kişi katıldı.


Mesajın etkisi üstümden gelip geçtikten sonra, katılımcıların hızla artışını görünce, insansı bir sorumluluk stresi geldi. 

"Zamanında varabilecek miyim?

Açık havada yapacağım bu enerji aktarımına hava şartları izin verecek mi?

Ya çok turist varsa... Ya Güneş Mabedinde bu seremoniyi yapmama izin vermezlerse...

Ya gitmemize engel çıkarsa, olur ya, yol bu..."


Merkezimi hatırladığımda, her zamanki gibi rahatladım. Bashar'ın dediği gibi, "Kalbinden geçen isteği beklentisizce takip etmektir akışın sırrı".

İlk adımı attım ve Yaratan'a sığındım. Ne olacaksa olacak... Her şey tam vaktinde...

Bu inanç insanı dinginleştiriyor.


Kutsal Titicaca'ya doğru yola çıktık.

---
Titicaca - Copacabana

Dünya Anne'nin sakral çakrası olan Titicaca'nın Bolivya yakasındaki, Copacabana kasabısına, bahsini ettiğim yılanvari dağ yollarından geçerek vardık. Önünde indirildiğimiz belediye binasının merdivenlerine Maya istifra etti. Yuuka ve ben, kendimizi tutmayı başardık. Yakıcı bir sıcak; yaz sanırsınız. Beş on metre yürüdükten sonra gördüğümüz ilk hostel'e girdik. Bir defada yerimizi bulmuş olduk. Hem yemeğimizi yapabileceğimiz mutfağı vardı,  hem de çift kişilik odası 20 Tl fiyatındaydı. Gerçi en ufak sallantıda yıkılacak gibi gözüküyordu ama böyle bir kaza da ölmekle ilgili korkumuz hiç olmadığından, ihtimalin sıfır olduğuna inancımızla, binanın durumuna aldırmadık.
Yolda tanıştığımız bir Rus gezgin de, " korkmuyorum, o halde tehlike yoktur" demişti.

Çantalarımızı bırakıp, uzun zamandır beklediğimiz o anı yaşamak üzere, göl kenarına yürüdük.

Bizi bu İnca bekçileri karşıladı. Biri Güneş Adası'nın bekçisi, diğeri Ay Adası'nın bekçisiydi.
 
"Dur yabancı! Bu çizginin ötesinde kutsal Titicaca Anne var. Bil ve saygı göster!"

- Biz Pachamama'ya olan aşkımızla buradayız. Onun her parçasına saygımız sonsuz. Görevimiz var. İzin verin geçelim.

Bu konuşmalar fiziksel olarak olmadıysa da, boyut olarak heykellerin çok ötesinde, gölün kutsal bekçilerinin iznini aldığımızı hissettim.

Titicaca'nın kutsayışını almak üzere soğuk suya dokundum, kafamı ıslattım.
Yine o tanıdıklık hissini duydum. Sanki Titicaca, evine hoşgeldin diyordu. İçime müthiş bir mutluluk doldu.

(Güneş Adası bekçisinin asasının ucunda Pineal Gland'ı sembolize eden kozalak figürü vardı)
 

Adalara geçmeden evvel 4 gün burada kaldık. İlk gün aşağıda resmini göreceğiniz bu katedrali ziyaret ettik.
Katedralin bahçesi bir yer yüzü vorteksinin üzerinde.
Bahçenin zeminine taşlarla kusursuz bir geometri resmedilmiş. Bu devasa geometrik şeklin, bu yeryüzü vorteksinin enerjisini tutmak- kapatmak maksadıyla yapıldığını (1988) anladık. İçimize umut ve ışık veren  anlayışımız ise, bu kara büyü çalışmasının ışık güçleri tarafından bozulduğu ve tersine çevrildiği, vorteksin gücüne güç kattığı oldu. ( Uzun süredir insanlığın uyanışana engel olmaya çalışan, büyü ve ileri teknolojileri kullanan bazı karanlık güçler var. İnsanlığın Dna'sını aktive eden, bilincini yükselten kozmik enerjileri, kurdukları enerji ağlarıyla blokaj etmeye çalışıyorlar. 
Bir de koşulsuz sevgisiyle insanlığın uyanışana rehberlik ve yardım eden ışık güçleri var; dünya içi, yüzeyi ve ötesi gurupların bir birliği. )

Vorteksin ortasında oturarak meditasyon yaptık. 
Şükürler olsun.



 

Otel odamızın penceresinden, sokak pazarı...
 

3 Haziran günü, tekneye bindik ve bir buçuk saatlik seyirden sonra Güneş adasına vardık. 
 

Güneş Adası ( Isla de Sol)

 

Adaya gelmeden bir gün önce duyduğum bir haber beni önce sarstı. "Adadaki iki önemli kabile- aile arasında çatışma başladığı için adanın kuzey yakasına gitmek yasaklanmış. " 
Adanın kuzey yakasında, enerji aktarımı seansını yapmayı umut ettiğim Güneş Mabedi var. Adanın ve yeryüzünün önemli bir çakrası orası. Ailelerden biri Mabede yakın bir yere hostel yapmaya kalkışınca, diğer aile tarafından uyarılmış.

"Burası yüzyıllardır kutsal seremonilerimizi yaptığımız yer. Bunu yapamazsınız" , demişler.

Uyarıya rağmen inşaat başlayınca, diğer aile bu defa, turizm bakanlığına kadar gitmiş ve yine de hiç bir sonuç alamamış.
O zaman inşaatı durdurma işini kendileri üstlenmişler. İnşaat işini şiddet kullanmadan durdurmaya çalışmış ama şiddetle saldırıya uğrayınca karşılık vermişler. İki ailenin fertleri birbirini yaralamış, hastahanelik olmuşlar. Şimdi iki aile de Mabede yakın, kamp halinde birbirini gözlüyormuş ve alan çok tehlikeliymiş...
 Karanlık iş başında yani...

Sonra etkinlik sayfasına yazdığım ilk satırlar geldi aklıma:

"Mit öyle ki, Lemuria'nın batışından sonra, Bilgeler Bilgesi, Lemuria'nın kalbi ve beyni denilebilecek, ya da kozmik bilgisayar denilebilecek Güneş Diski'ni, dünyanın üstüne çökmekte olan karanlık çağları boyunca muhafaza etmek için, yeni oluşan Titicaca gölüne getirip, derinliklerindeki tapınağa sakladı.


Solunda Güneş Tapınağı - Güneş adası, sağında Ay Tapınağı - Ay adası var. 


Ve yüksek ruhlardan medyumlarca alınan mesajlar öyle ki, "Aydınlık çağlarının girişinde olduğunuz bu vakit, Güneş diskinin yeniden aktive olduğu, canlandığı ve insanlığın kolektif bilincini aydınlanış bilgisiyle yüklediği vakit." "


Demek ki işim adanın diğer tarafındaki Mabetle değil; adanın Ay adasına bakan tarafıyla, diye düşündüm. Enerjisine bağlanmak ve aktarmak istediğim Güneş diskinin, gölün altındaki varlığını ve çağrısını kuvvetle sezdim. Gitmem gereken yer Güneş Mabedi değildi...


 

O gün yaptığımız yürüyüşün sonunda adanın, Ay adasına bakan yüzünde, turistlerin ve hatta yerlilerin gözlerinden ve ilgisinden uzak o huzurlu alanı bulduk. (Aşağıdaki fotoğraf.)

Oturup gözlerimi kapattığımda Lemuria'lı ruh akrabalarım beni karşıladılar. Hoş geldin, dediler. Tam vaktinde, dediler.Tüm bedenimi sevgileriyle titrettiler. Sen yalnızca teslim ol, yolu biz göstereceğiz dediler.

Tüm yapmam gereken, o gece yatmak ve ertesi sabah 9:44'te seremoniye, enerji aktarımına başlamaktı.

 


Bütün gece gök yarılmışçasına yağmur yağdı. Bir an içim daraldı. İnsani bir endişe geldi. Böyle yağarsa nasıl davul çalacağım...


Yine geldiler ve seven enerjileriyle sardılar. Sen teslim ol yeter, biz sana yol gösteriyoruz dediler.


Sonra kendisini 'Işığın 7 Huzmesi' olarak tanıtan bilinç topluluğundan, bir kaç gün önce kanallık ile alıp etkinlik sayfasında paylaştığım o mesaj geldi aklıma.


Meditasyona katılacak 382 kişiye rehberlik olarak gelmiş o mesajı Gökhan olarak okuduğumda, bu planın benim çok ötemde orkestre edildiğini, tüm yapmam gerekenin saf niyetimle oturup davulu çalmam gerektiğini iyice anlamış bulundum.

Yağmur ve gök gürültüsü sesleri ile, huzurla uyudum.


O mesaj:


"Şifacı olmayan tek bir insan yok. Aydınlanmış her insan, öz ışığıyla parıldamaya başlamış her insan, doğal bir şifacıdır. Çünkü o aydınlanışıyla, o parlayışıyla karanlıklara ışık getirir.

Dokunduğu varlıkların enerjisel frekansını yükseltir. Sonuç şifalandırıcıdır. 


Bu enerji aktarımıyla, sizlerin bilincinde zaten var olan, zamansız ve sınırsız bir bilgiye dokunmak istiyoruz. 


'O şifacının siz olduğunuz bilgisine'


O bilgi sizin tam merkezinizde. Sıfır noktasında. Evrene açıldığınız kapıda. Kalbinizin tam ikiye katlandığı noktada.


Siz evrenlerin şifacısısınız. Buna uyanmaya vaktiniz geldi. Siz uyanın ve ışıyın ki, karanlıkta, korkuda, hastalıkta kalmış olanlarınızın dikkatini çekin. Merak etsinler böyle parıldamanın nasıl hissettirdiğini. Size doğru yürüsünler. Onlara anlatmayın uzun uzun. Olduğunuz evrensel şifacı olun, yeter.

Koşulsuz seven Tanrı'nın ışık parçacıkları olun, yeter.


Sizlere yansıtacağımız enerji "O Şifacının" uyanış ve aydınlanış kodlarını içerecek. 


Gurup olarak siz, bu uyanış, bu hatırlayış, bu biliş için, bu vakti seçmiş pek çok guruptan birisiniz. 

Tam söz verdiğiniz, tam bizimle anlaştığınız vakitte, birbirimize verdiğimiz sözü tutmak üzere buluşuyoruz.


Bu buluşmada, fiziksel kalp organınıza getirin tüm dikkatinizi. Onun sıcaklığını, onun ritmini, onun kırmızısını, merkezindeki beyazı, ötesindeki mor alevi hissedene kadar dikkatinizi kalbinizde tutun. Sizi o kapıda, rehber ruhlarınızla birlikte, koruyucu meleklerinizle birlikte biz karşılayacağız. 

Sizi koşulsuz sevgimizle selamlıyoruz.


Işığın 7 huzmesi

---


Sabah gün ağırmadan uyandım. İçsel haırlıklarımı yaptım ve erkenden yola koyuldum. 

 


 




 


 


 

Seremoniden 1 saat kadar önce dua ve meditasyona başladım.
4 Haziran, Bolivya 9:44- Türkiye 4:44'te enerji aktarımı başladı.

Meditasyonun ilk 10 dakikası boyunca Titicaca üzerinde bir enerji vortexi oluştu, Lemoria güneş diski etherik olarak o vortexin içinde yükseldi ve Güneş'e  çıktı. Oradan altın renkli enerji direk sizlere değil, başka bir boyuta doğru yansıdı. Orada Baş Melek Mikail, Baş Melek Metatron, pek çok melek ve , rehber ruhlarınızın filtresinden geçti ve almanız gerektiği kadarı size aktarıldı.

 Şükürler olsun.
--
Uzun yazılarla yordum; şimdi biraz Güneş ve Ay adası fotoğraflarıyla başbaşa bırakıyorum sizi.

 


 
Hayatımda deneyimlediğim en dondurucu soğuktu bu. 

 


 


 


Aşağıdaki video, yürüyüşler dışında vaktimizi geçirip , yemeklerimizi yediğimiz, sahibi Martin ile dost olduğumuz mekan, İncapacha. Bu güzel insan kayıp çantamızın 1000 km uzaktan emniyetle ellerimize gelmesine vesile oldu. Bunu bir dahaki sefere yazarım...



---

Ay Adası ( Isla de Luna)

 


 


 
Odamızda Om sembolünü görünce gülümsedik sevinçle.

 


 


 


 


 


 


 


 

8 haziran günü, elektriği ve interneti, hatta lokantası olmayan, 80 nüfuslu Ay adasına geçtik ve kumsal şeridi boyunca yürüyerek 9 haziran çalışmasını yapacağım yeri tespit ettik. Bu hiç zor olmadı. Yer adeta bizi ve bu çalışmayı bekliyordu. Adanın güney ucunda, taşlardan ve ağaçtan inşaa edilmiş mandalayı bulduk. Mandalanın muazzamlığını kuşbakışı bir fotoğraf çekemediğim için sizlere aktaramıyorum. Bu mandala taşların renk ayrımına kadar belli ki antik bir bilgiyle ve dikkatle yapılmıştı. Tıpkı Amerikan Yerlilerinin İlaç Çemberi gibi...Bir büyük kuşu da andırıyordu. Aktif değildi. Belli ki burada bir süre önce şamanik bir çalışma, bir seremoni yapılmıştı. Meditasyon vaktinden bir süre önce oturup dua ettim ve şifacıların uyanışına ilahi enerjileri davet ettim. Mandala rengarenk ışıklarla doldu. Her hattı, çizgisi, hücresi aktive oldu. Sonra tüm katılımcılarla ortak bir bilinç olduk ve hep beraber gelen ilahi dişi enerjiyle arındık, şifalandık, insanlık ve dünya için dua ettik. Herkesin bu meditasyondan aldığı kendine hastı. 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 

 
Copacabana şehrinde kayıp çantamızın geri dönüşü


Bu video Copacabana otelimizin balkonundan izlediğimiz bir evlilik dansı. Neşeli.


----

Son olarak, aşağıdaki 2 linkte Güneş ve Ay adasında kaydettiğimiz ses şifa chanting'lerini bulabilirsiniz.
Lütfen kulaklık ile, meditasyon halinde dinleyin.


Güneş Adası Chanting'i , Tıklayın


Ay Adası Chanting'i, Tıklayın


---


Bu blog sayfasını ilk kez bu yazı vesilesiyle ziyaret ediyorsanız "Nedir" sayfasına göz atmanızı tavsiye ederim.

Uzaktan görü şifa seansımızla ilgileniyorsanız, Heaven Earth Şifahane Blogumuzda, seanslar sayfasına göz atmanızı tavsiye ederim. ( http://yuuka-and-wings.blogspot.com/?m=1 )

Mucizeye yolculuk blog yazılarının dilediğiniz kadarını sosyal medyada paylaşmakta özgür hissedin. Bu blogun amacı ilham kaynağı olmak.

Mucizeye yolculuk blog yazılarının bir bölümünü ya da tamamını bir dergi ve ya kitapta yayınlamaksa isteğiniz bana email yolu ile ulaşabilirsiniz.
strongwings121212@gmail.com

Mucizeye yolculuğumuzu maddi manevi desteklemek istiyorsanız, yine aynı email adresiyle ulaşabilirsiniz.

Koşulsuz Sevgiyle