Sunday 13 August 2017

21. Tanrı Molekülü - Dmt 5 Meo, Holy Toad Medicine - Hepsi ilahi bir Rüya...

Yaratanım almaya hazır olmayan insanları bu yazının getirebileceği korkudan korusun.

Yaratanım bu yazıyı, almaya hazır olan varlıkların dikkatine getirsin ve bana yaşattığı deneyimin enerjisini kelimelerle aktarmama izin versin.

Tanrı beni, kutsal deneyimlerimi anlamayacak insanlarla paylaşma günahından (karmasından) korusun.

Bu yazıyı yazmak ve okumak bir enerji alışverişidir.

Görevi evrensel ilhamı paylaşmak olan, bunu blog yazılarıyla ve göz önündeki yaşamıyla yapan biri olarak o günahın eşiğindeyim. İnce bir çizgide yürüyorum.

Kutsal deneyimler Yaratan'dan. Onun içindir ki, yargılamanıza, başka deneyimlerinizle kıyaslamanıza, güzel sözlerinizle övmenize, bu kutsal derinliği sığ bir akılla tartmanıza, uyarmayarak izin vermem, benim günahım olur. Bu derin enerjiyi ve bilgiyi, ya olduğu gibi alın, ya da bırakın.

Ruhtan gelen bu sevgi dolu uyarıyı ileterek başlıyorum yazıma.

Ben Kutsal Gökhan Atış Strong Wings

Bütün varlıklar kutsallıklarını anımsasın, özümsesin, deneyimlesin, olsun!

Bütün geçmiş yaşam deneyimlerim beni bu yaşamıma hazırladı.

Bu yaşamımın bütün deneyimleri beni 'Mucizeye Yolculuk'a' hazırladı.

Aynasına baktığım kutsal varlık John of God ve üstünde duraklayıp meditasyon yaptığım Dünya Çakraları, altına girdiğim tüm kutsal şelaleler, içinde kutsandığım Titicaca Gölü, üstünde kutsandığım Güneş Adası, beyazında kaybolduğum Uyuni çölü, kalbinde uyuduğum Kutsal Vadi, beni Büyük Baba Wachuma ruhuyla (ilacıyla) tanışmaya hazırladı.

Wachuma Dede ile yaşadıklarım, beni Ayahuasca Büyük Anneyle (ilacıyla) tanışmaya hazırladı.

Ayahuasca Annenin yaşattığı uçurumun ucundaki deneyimler beni Toad Medicine  Dmt 5 Meo ile tanışmaya hazırladı. TANRI MOLEKÜLÜ.

Bu ilaç aracılığıyla  Yaratan'ın yaşattığı deneyimler beni bu yazıyı yazmaya hazırladı. Yazmak görevim. İnce çizgi üstünde...



---

1 ayı aşkın bir süredir Kutsal Vadi'de yaşıyoruz.
Üçer kez kez Wachuma, üçer kez Ayahuasca seremonisine katıldık. Artık harekete geçme vaktidir diye düşünüyorduk. İnsan bu...Hep düşünüyor.
Machu Pichu'ya gideriz. Sonra da Pasifik Okyanusu kıyısındaki Lima şehrine geçer, oradan da Mexico'ya uçarız dedik.
Bir kaç yıldır kulağıma çalınan ve ilgimi çeken bir başka kutsal ilaç Toad Medicine (Dmt 5 Meo)'ın Mexico'da olduğunu biliyordum. Tanışıp tanışmayacağımı bilmiyor, yalnızca yadsıyamadığım kuvvetli çekim gücünü duyuyordum.

İlacın hikayesi şöyle:

Bufo Alvarius isminde bir kurbağa türü var,  Mexico'nun kuzeyindeki Sonara çölünde yaşayan. Bu kurbağanın bacaklarındaki keselerde beyaz renk bir zehir var. Bu zehirin içinde ise 5 Meo-Dmt, diğer adıyla Tanrı Molekülü var. Kuzeni olarak bilinen DMT'den 4 ile 6 kat daha kuvvetli bir molekül. Dünya üstünde bilinen en kuvvetli x. Onu bir sınıfa sokmak istemediğim için x diyorum. Bu molekül bütün Güney Amerika ülkelerinde, çeşitli bitki ve ağaçlarda da mevcut ve binlerce yıl toplanıp, ruhani inisiyasyon seremonilerinde kullanıldığına dair işaretler var.

Tarihte bu ilacı kullanmış ve eserlerinde yer vermiş Güney Amerika kaşifleri olmuşsa da son 300 yıl kadar ilacın varlığı ve insanlara önemi unutulmuş. 1970 lerde Toad'ın Işığı Kilisesi isminde bir topluluk oluşmuş ancak çok gizli kalmışlar. Toad ilacını dünyaya tanıtan kişi ise  Octavio Rettig isminde, kaderini yaşarken, uyuşturucu bağımlısı olmuş ve evsiz kalmış, genç bir doktor. Bir süre sokaklarda yaşamış ve uyuşturucu için dilenmiş. Bir gün, içine doğan ses kendisine, Sonara çölündeki Bufo Alvarius kurbağasını bulmasını, zehirini alıp, kurutup, duman olarak solumasını söylemiş. Bu iç sesi takiben, daha önce ilgi alanı olduğu için araştırdığı Maya yazıtlarında da böyle bir kurbağanın resmedildiğini anımsamış ve kaybedecek hiç bir şeyi olmadığı için yürüyerek çöle gitmiş. 100 küsür çeşidi olan bu kurbağanın doğru olanını bir şekilde bulmuş ve gerçekten de bacaklarında zehir kesesi taşıdığını anlamış. Keseyi sıktığında çıkan zehiri bir kabın içinde saklamış ve kurutmuş. Maddenin kristalize olduğunu gözlemlemiş. Kendisini öldürüp öldürmeyeceğini bilmediği bu maddeyi yakarak, bir pipet ile dumanı solumuş.

Zehiri soluduktan sonra yaşadığı psikoloji ötesi deneyim sonucunda uyuşturucu bağımlılığı sona ermiş. Hayatta kalışını, dahası uyuşturucu bağımlılığının sona ermesini bir Tanrı mucizesi olarak görmüş ve bunu bütün dünya ile paylaşmak istemiş. İşe en yakınındaki, Sonora çölünde yaşayan Seri kabilesi ile başlamış. Çok fakir olan kabilenin gençleri uyuşturucu bağımlılığı içindeymiş. Kabilenin yaşlılarına ilacı tanıtıp, kullanırlarsa gençlerin uyuşturucu bağımlılığından kurtulacağını söylemiş. Yine kaybedecek hiç birşeyi kalmayan bu kabile, ilacı kullanmış ve sonuçları karşısında çok mutlu olmuşlar. Kabilenin gençleri uyuşturucu bağımlılığından kurtulmuş. Bunun üzerine kabile Dr. Octavio'yu, Atalarının ilacını getirdiği için kutsayıp, kabilenin dünya sözcüsü ilan etmişler ve bu ilacı tüm dünyaya duyurması görevini yüklemişler.
Takip eden çok kısa bir süre içinde, Dr Octavio, karşısına çıkan doğru insanlar sayesinde ilacı dünyaya duyurmaya başarmış. Tabii içindeki Tanrı Molekülünün,  varlığı ve ruhu şifalandıran özelliklerini bilen dünya eliti, ilacı yasadışı ve tehlikeli ilan etmekte gecikmemiş.

Toad ilacı, insanlığa faydalı olmasına rağmen yasaklı olan diğer herşeyin listesine 1 numaradan giriş yapmış.

2011 den bu yana Dr. Octavia, elinden geldiğince, ülke ülke gezip çok çeşitli hastalıkları şifalandırmaya gücü olan bu ilacı tanıtmış ve yasaklı olmadığı alanlarda ilacı insanlara şamanik seremoniler ile sunmuş. Seneler içinde ilacı deneyimleyen binlerce insanın büyük bir kısmının anlattığı ortak bir deneyim, egonun ölümü ve Yaratan'ın Birliğine erimek olunca, bu defa ruhani çevrelerin de dikkatini çekmiş. Bu gün pek çok insan bu ilaci ruhani gelişim maksadıyla deneyimlemekte.

(Toad of the Dawn- Rise of the Cosmic Consciousness, isminde de bir kitap yazmış. Türkçesi yayınlandı mı bilmiyorum. - Şafağın Toad'u, Kozmik Bilincin Yükselişi)

Dr. Octavio Rettig


Konuya girmeden önce 19. Blog yazımdan iki paragrafı bir kere daha buradan paylaşmak istiyorum:

"Ayahuasca, Huachuma, Peyote, DMT, Mantar, Marihuana gibi kutsal ilaçlar, bu dünyada insanların merakına cevap vermek için bulunmuyorlar. Bu ilaçları bütünün hayrına, kendini bilmek ve şifalandırmak niyeti dışında, bir eğlence ya da kaçış aracı olarak kullanan insanlar ciddi akıl ve ruh bozukluklarına düşebilir.  Bu kutsal ilaçların ruhları bilgedir ve özgür iradenize saygılıdır. Bir akıl hastalığına ve bağımlılığa düşmeniz seçiminiz ise, buna da saygı gösterir, izin verirler. Bilgece seçin. Ne bu kutsal ruhların, ne  kristallerinizin, ne de şifacıların bağımlısı olmayın. Aynaya değil, aynada gördüğünüze aşık olun. Bu sizsiniz. Aydınlığınız ve karanlığınızla bir bütünsünüz. Bütün olmak, şifanızdır."

"Uyanışın yalnızca böyle ilaçlar ile mümkün olabileceği yanılgısına düşmeyin. Meditasyon, kendine bakma, gözlemleme ve kendini bilme sanatıdır. Şifanın ve aydınlanışın yoludur. Oldu ki ilahi plan bu kutsal ilaçları karşınıza çıkardı ve kalbinizden gelen bir çağrı ve mutluluk duydunuz, o zaman size uzatılan bu evrensel yardım elini şükranla tutun. Kalbinizdeki çağrıyı onurlandırın ve gerekiyorsa o eli tutmak için binlerce kilometre yol gidin."

Yaratanın birliğine çıkan yollar sonsuz sayıdadır, dedikten sonra, artık ilaçla nasıl tanıştığımızı onun sayesinde neler deneyimlediğimizi paylaşabilirim.

4 gün kadar önce, Kutsal Vadi'nin Pisac kasabasında, bir kafade oturmuş, yolculuğumuzun geleceğini düşünüyordum; Meksika'yı ve Toad ilacını... Yakınımda oturan Amerikalı bir arkadaşıma Toad ilacını bilip bilmediğini, Meksika'da nerede bulunabileceğini sordum. Elini havaya kaldırarak, arka masamızda oturan bir kimseyi parmağıyla işaret etti.

"O biliyor", dedi. "Hatta, Seri kabilesinden ilacı dünyaya yayması için görevlendirilmiş".

...ve bana danışmadan adamı adıyla çağırdı.

"Hey, Prem Baba, bak bir arkadaşım sana bir şey soracakmış."

Durum öyle olunca kalkıp yanına gittim. Prem Pakistan-Hindistan Asıllı bir İngiliz. Onun da yolu Seri kabilesine çıkmış ve Seri kabilesinin görevlendirdiği pek çok kişiden biri olmuş.
Kurbağa çölün her deliğinde mevcut olunca (yalnızca 2 aylık yağmur sezonunda...), bütün dünyaya yeteceğini düşünmüşler ve bu iş için pek çok elçi seçmişler.

(Bu arada kurbağalar zehirin bir kısmı alındıktan sonra doğaya geri salınıyorlar)

Gözleri pırıl pırıl bilinç ve farkındalıkla parlayan bir adamdı. O Toad'un elçisiydi.
Güney Amerika yolculuğu boyunca karşısına çıkartılan, bilinci bu güçlü ilaçla tanışmaya hazır insanlara, ilacı seçicilikle sunuyordu.
Tam Meksika'daki bir ilacı soruştuturken, karşıma ilacı taşıyan elçi çıkınca, bunun gerçekten ruhumun isteği olduğunu ve vaktimin geldiğini anladım.
İki gün sonrasına randevulaştık. Yuuka'nın bu şamanik-ruhani yolculuğumda rehberliğimi yapmasını istedim.

O gece yatmadan önce yüksek benliğimden, psikolojimi, bedenimi, tüm varlığımı bu buluşma için hazırlamasını istedim. Gece boyunca başımda çalışan şifacı ruhlar vardı. Verilen enerji ile bedenim yatakta kıvrım kıvrım kıvrılıyordu. Zaman zaman uyanıp bilmediğim dilde birşeyler söylüyordum. Sonra yeniden uykuya daldığımda, operasyon devam ediyordu.Bu hazırlık operasyonunun sabahı,
8 Ağustos'tu; Aslan Kapısı olarak bilinen, 2 ay boyunca dünyaya bilinç yükselten enerjileri akıtan, kozmik bir boyut kapısının en açık en güçlü olduğu gün.

Kaldığımız hostelde, 5 kişi kalıyordu bizden başka ve hepsi ya Ayahuasca şamanı ya şifacıydı. Bu bir tesadüf değil, benzer frekanstaki kişilerin, bu gün, bu otelde bir arada olmasının bir sebebi var, dedik ve o gece Aslan Kapısı seremonisi yapıp, inen enerjiyi varlığımıza ve dünyanın merkezine birlikte demirlemeye karar verdik. Gece, binanın çatı katında, seremoni çemberimizi oluşturduk ve gelen enerjiyi, chantingler ile, dansederk, bilgi kanallığı yaparak, gülerek, sarılarak karşıladık. Muazzam bir enerjiydi. Bütün varlıklar bu güzel enerjiyi içsin... Kapı hala açık...

Varlığımı büyük olaya hazırlayan bu iki günün ardından, 9 Ağustos günü, Toad Elçisi Prem ile buluştuk ve seremoniyi yapacağımız yeri bulmak üzere dağlara doğru yürüdük. Yeri iç güdüleriyle bulması gereken bendim. Yolda yürürken pek çok ruh tarafından gözlendiğimi, rehber ruhlarımın ve koruyucu meleklerimin hazır olduğunu, emniyette olduğumu hissettim.
Hislerim bizi sarp bir dağ yamacına çıkardı. Sonunda mağara gibi oyulmuş bir koca kayanın gölgesine vardık. Burası dedim. Yere serdiğim pançonun üstüne oturdum ve gözlerimi kapatarak tekra dua ettim.

"  Yaratanım, eğer bu alacağım son nefesse, ben gelmeye hazırım. Yarım bıraktığım hiç bir şey yok. Kalmamsa bütünün hayrına olan, bu yolculukta yaşayacağım bilgeliği damıtmama, bu aleme getirmeme lütfen izin ver. "

Sonra içim titredi heyecandan. Kalbim hızlandı. Dilim damağım kurudu. Korkmuyordum ama bilinmezlik heyecanlandırıyordu.
Prem, " Dumanı içine çektikten sonra 30 saniye kadar nefesini tut" , dedi ve ekledi:
"Bu yolculuk en fazla 20-30 dakika arası sürecek. Sonra geri döneceksin".

Artık ellerim de titriyordu. Ayahuasca annenin 6 saat içinde yaşattığını 20 dakika içinde yaşayacak olmak biraz endişelendiriyordu. Bir taraftan da, bu yola çıkıp geri dönersem, size anlatacaklarımla hizmet edecek olmuş olmanın mutluluğunu duyuyordum.

İlacı kısa süre için elimde tuttum. Ayahuasca'yı elimde tutarken duyduğum gücü duymadım. Maddenin ardındaki, anne ya da baba diyeceğim bir ruhu sezmedim. Sanki elimde enerjisi olmayan sıfır noktasında bir şey tutuyordum.

Prem ilacı cam bir aletin içine koydu ve camı çakmak ateşi ile ısıtmaya başladı.

Dağlar, bulutlar, popomun altındaki taşlar, ağaçlar, şaman davulu çalmaya başlayan Yuuka, Prem, her kes olması gereken yerdeydi. Dumanı çekerken ne kadar hafif dedim. 18 sene sigara geçmişi olan biri olarak dumanı hafif buldum. Kolaylıkla içime girdi.
Prem, "tut" ,dedi...

Ama ruhum " bırak ", dedi. "Herşeyi bırak ve hiç bir şeyi tutma"...

En son, dumanın ağzımdan çıktığını gördüm. 10 saniye kadar durmadan içime çekmiş ve 1 saniye daha tutmadan salmıştım. Tv kapandı.

25 dakika geçmiş.

Sonra gözlerimi açtım.

Yerde sırt üstü uzanmıştım. Gökyüzündeki cenneti andıran bulutları çok uzaklarda görüyordum. Şaman davulunun sesi çok uzaklardan geliyordu. Sanki suyun altından bakıyordum. Prem başucumda oturmuş, elimi gökyüzüne doğru kaldırmış tutuyordu. Gözlerinde yaşlar olduğunu seçebildim. Hoş geldin kardeşim, diyordu. Sonra kendi sesimi duydum. Kendi sesime gözlemciydim. Birden bire bütün bedenimi haz ve bilinç kapladı. Tanrı ağzımdan konuşuyor ve kahkaha atıyordu.

Şöyle diyordu: " hah hah hah ha.... All is a divine dream"
Hepsi ilahi bir rüya...
İlahi bir rüya...

Hah hah hah.... hah...

O an, gelmiş geçmiş bütün hayatlarımın ve bu hayatımın, Tanrı'nın rüyası olduğunun, ve hepsinin toplam 1 An olduğunun tam bilincindeydim. İnsani eforlarımın tüm yorgunluğu, tüm hayatlarımın tüm yorgunluğunu üstümden bırakmıştım..

Sonra birden yolculuk boyunca yaşadıklarım aklıma hücum etti ve haz tepeden tırnağa aktı.

Böyle bir hız.... ahhhh...

Sonradan dinleyip, öğrendim ki, yolculuğun başında şaşkınlığımı ifade eden şekilde çığlık atmışım. Kendimi pançonun üzerine bırakmış, sonra biraz debelenmişim. 2-3 dakika sonra da yattığım yerde haz içinde kıvranmaya başlamışım ve durmadan hazzın seslerini çıkarmış ve kahkahalarını atmışım.

Ilk 3 dakika içinde gerçekte ne olduğunu ben biliyorum.

3. Gözümün üstündeki bütün filtreler mikro saniyeler içinde kalktı. Aklımı koruyan bütün bariyerler kalktı. Poh....

İnsan aklı sabun köpüğü gibi...

Aklımın bir ucu pohhh diye patladı. Işıktan daha hızlı,dikey yukarı doğru, ışığın içinde yol alırken, varlığımın bütün zerreleri karanlık bir filtrenin içinde sıkıştırıldı... Dünyayı ve insanlığı içinde tutan karanlık bir filtre beni tutmak istedi. Ama varlığım sonsuz zerreye ayrılarak filtrden geçti. Sonsuz hızda yukarı doğru ilerlerken, dünya üstünde duyabileceğiniz en tiz 'angel tuner' sesinden milyonlarca kez daha tiz bir ses, sonsuza doğru daha da tizleşerek artıyordu.
Hepsini almakta zorlanıyordum. Bu hız beni tüketiyordu adeta.
Sonra 10 tane kadar ruhun olduğu bir şifa çemberinin içinden geçtim. Evrensel şamanlarmış onlar. Hiç bir gezegende bedenleri yokmuş. Evrensel görevleri varmış. Benim geçişim için toplanmışlar. Zaman yoktu.. Onun için ışıktan hızlı gidişime rağmen sanki orada onlarla kaldım ve birşey deneyimledim, ama bununla ilgili anı henüz geri gelmedi. Bana yukarı doğru daha da hız verdiler. Kendimi daha üst bir boyutta başka bir şifa çemberinin içinde buldum. Onların bedenleri tamamen ışıktı. Orada ne yaşadığımı hatırlamıyorum. Sonra daha üst boyutta 3. Bir şifa çemberinden geçtim. Ona dair de hiç bir anım yok.
Acı çekmeye başladım. Çünkü hız beni yakıyor ve bitiriyordu.

İnsan aklının tamamı, bedenin tüm zerrelerinde bir bütün olarak mevcut.

Bedenimin tüm zerreleri, Gökhanı bırakmak istemedi, son bir kuvvetle tuttu. Sanki, Tanrı olursam, Gökhan'a ne olacak, peki ya Yuuka ve Maya, der gibi...

Duamda, arkamda yarım kalmış birşey bırakmadım, son nefesimi vermeye hazırım, demiştim. Ama bu tam olarak doğru değilmiş. Tam olarak içten değilmiş.

Varlığım kutsal sonsuzluğuna karşı son bir direnç gösteriyordu.

Bedenimin katrilyonlarca zerresi acıyla yanarken aynı anda orgazm olmaya başladım. Acı kadar orgazmı da olduğu gibi kabul edebilmek tarifsizce zordu.
Yaşadığım acı, bilincimin son direnciydi.
Yaşadığım orgazm, bilincimin tam teslimiyet haliydi.

Egonun(kimliklerin)  bırakılma anı saf bir delilik anıydı. Tüm zerreciklerdeki delilik.

Evrenin bütün karanlığı kalbimden geçti ve acımı benimle yaşadı.
Evrenin bütün aydınlık varlıkları, bütün Budalar, Tanrılar, Tanrıçalar, tüm evren, yıldızlar, güneşler benimle birlikte orgazm oldular, oldular oldular... ve sonsuz frekansta tiz ses... sessizlik oldu.

Tahmin ediyorum, bütün bunlar ilk üç dakika içinde yaşandı.

Ama bana sonsuzluktu...

Sonsuz altın ışıktım. Haaaaaaaahhhhhhhhhhhhh.... sonsuzluk, sonsuzluk boyunca orgazm oluyordu  ve bu onu genleştiriyordu. Çoğalan, büyüyen, sonsuz aşk... Bu bir vizyon, sezgi, biliş değildi.

Bu oluştu ya da hiç olmayış.

Sonsuzluğun her zerresi orgazm olarak, mayanın genişleyişi gibi kendini büyütüyordu.

...ve o sonduzluk bendim.

BEN BENİMMMMMMMMMMMM..........,,,

Ahhhhhhhhhhhhhhhhh....

(Bu satırları yazarken gözlerim büyüyor, yaşarıyor, bedenim zevk duyuyor, kasılıyor, gevşiyor.)

Geri dönüş yolculuğuna dair hiç bir anım yok.

Tüm varlığımla biliyorum ki bu gerçek deneyimle, Dna'm ve aklım yeniden programlandı, toparlandı.



Yaşadığımız ve gerçeklik dediğimiz bu alemin rüya oluşunu deneyimsel olarak öğrendim. Bu öğreniş artık geri sarılamaz.

Ölümlerimle birlikte, daha önce yüzlerce kez geçtiğim tünelleri ve boyut kapılarını hatırladım.

Bu hatırlayış, bu öğreniş, bana bu rüya aleminde, hareket kolaylığı veren yeni güçler. Çünkü artık aklımla değil, tüm zerrelerimle biliyorum.

Neden bu rüyada sizinle birlikte olduğumu biliyorum.
Neden annem, kardeşim, babam, dostum, tanıdığım olduğunuzu biliyorum.

Ayahuasca annenin de beni aynı yere 3 defadır götürdüğünü şimdi çok iyi hatırlıyorum.

Sonra davul sustu. Yerimden kalkmadan, kafamı bile çevirmeden, gözümü bile kırpmadan ben olarak konuştum. Lütfen beni burada bırakın ve gidin. Bir süre burada yatmak istiyorum.

Prem, "emin misin?" diye sorunca, ona yine kahkaha attım. Ben şu anda başucumdaki karıncanın adımlarını duyabiliyorum, uzak ağaçtaki susan kuşu biliyorum. Hiç bir ömrümün hiç bir anında böylesine emin olmamıştım..."

Yuuka ve Prem birlikte uzaklaştılar. Tekrar ve tekrar o erime anına döndüm ve bedenim hazza boğuldu. Her defasında ağladım. Neden ağladığımı bilmiyordum. Kundalini enerjisi tüm gücüyle hareket halindeydi. Sonra yerimden hızla doğruldum. Saçım başım, üstüm başım toz toprak ve ot içindeydi. Kendime güldüm. Gözlerimi kapatarak meditasyon yapmanın ne kadar komik bir fikir olduğunu düşündüm. Zaten aldığım her nefes meditasyondu. Gözlerim açık olarak hala birliği deneyimliyordum. Çevremdeki ağaçların bana göndermekte olduğu şefkatli enerjiyi görüyordum. Yamacında olduğum dağın beni avucunun içinde tutmakta olduğunu  görüyordum. Gökteki bulutlarla bir olduğumu biliyordum. Doğanın şefkati olduğunu biliyordum.

Yere yatıp alnımı toprağa bastım. Gaia anneye şükrettim. Bu rüyada bedenimsin, evimsin, tekamül yolumsun, şükürler olsun.

Sonra yağmur atıştırmaya başladı. Üstümdeki bu kutsal ve güçlü enerjinin bir dereceye kadar söneceğini, bu hazzın bir dereceye kadar dineceğini, daha farklı bir ben olarak hayata yeniden başladığımı sezdim.

Kutsal Vadi'nin rahiminde yaşamıştım bu yolculuğu ve şimdi o rahimden yeni bir ben olarak doğuyordum.

İnsanlığın üzerine inen yüksek kozmik enerjiler, onları böylesine bir yükselişe hazırlıyor. Bana o yükselişin bir ön deneyimi yaşatıldı. Anladığım odur ki, egonun eridiği o noktaya gelindiğinde, 'Ya bana ne olacak', deyip, hayatım dediği rüya eserini bırakamayanlar, yolculuğun sonunda gözlerini uygun oldukları başka bir dünyada açacaklar.
'Hayatım, eşim, çocuğum, arkadaşım, param, konforlu hayatım, ya da acılarım vs...'

Varlıklar arasındaki sevgi alışverişi hem çok güzel bir ders hem haz kaynağıdır. Yine de vakit, birliğe erime vakti olduğunda varlığın tutunduğu her şeyi bırakması şarttır. Önce kendim dediği şeyi... Kaldı ki, koşulsuz sevgi denen şey, tutmadan, asılmadan, çekmeden yapılan bir eylemdir. O erime noktasına gelindiğinde varlık bütün kimliklerinden ve eklentilerinden bağımsız olmaya karar vermiş olmalıdır. Tuttunduğu her şeyi o ışık tünelinin içinde ağırlık ve acı olarak deneyimleyecektir.

Bütün varlıklar bağımsız olsunlar...

Sonra çıplak ayakla, havayı, suyu, toprağı, ateşi dinleyerek yürüyüp kasabaya döndüm. Yuuka ile buluştuk. Birbirimize bakarken sonsuz bir anlayış ve tanıyış duyuyorduk.

Yuuka, "Seremoni için oturduğunda etrafını 20 tane kadar ruh sardı ve sen dumanı çekmeye başlarken hepsi birden omurgana enerji veriyorlardı", dedi. Pek çok ruh tarafından izlendiğim hissine kapılmıştım ama öyle heyecanlıydım ki onlarla iletişim kuracak dinginlikte değildim.

İlk gecemdeki rüyalarımda ezildim, sıkıştım, çocukluğumdan ve uzak geçmişimden kalma bazı korkularım serbest kalıverdi. Bunlar normal rüyalar değildi. Ayahuaska rüyası  gücünde, başı sonu olmayan ve sonsuzluk gibi hissedilen sert ve yavaş rüyalardı.

İkinci gecemdeki rüyalarım ise Toad rüyası gibi, ışıktan hızlıydı, sonsuzluk gibi zamansız ve makansızdı, sürekli genleştim, mor oldum, indigo oldum, pembe oldum, altın oldum. Sonsuzluğa doğru göbeğinden sürekli yeni bir çiçek açan lotus oldum. Tüm gece sürdü. Hala gün içinde pek çok kez o erime anına dönüyorum.

Bu yüksek enerji her parçacığıma mümkün oldukça oturmaya, topraklanmaya çalışıyor.

Sonra Yuuka'nın sırası geldi. Maya'yı Elif'imize bıraktık ve seremoniyi yapacağımız yeri bulmak üzere bu defa tarlalara doğru yürüdük. Yuuka çok güzel bir alan buldu. Tarlanın gölgelik bir yerinde oturduk..

Dumanı içine çektikten sonra 20 saniye kadar tuttu, ve sonra gözlerimiz kapandı. Benim de kapandı. Davul çalmaya başlar başlamaz transa girmiştim. Bilincimin çok ufacık bir parçası nerede olduğumuzu biliyordu. Geri kalanı ruhlara teslim olmuştu.  Zaman zaman gözlerim hafif aralandığında Yukanın haz içindeki gülümseyen yüzünü görüyordum. Sonra Yuuka geri döndü. O kadar hızlı geri döndü ki... Yerinden zıp diye kalktı ve lotus pozisyonunda oturdu. Ben döndüm dedi, gülerek. Hepimiz güldük.

Bu kutsal deneyimi vakti gelmiş kimselerin kulakları duysun, gözleri okusun, kalpleri anlasın diye yazdım. Ne kadarını almanız gerekliyse o kadarını alın.

Tanrı'ya giden yollar sonsuz.

Son olarak yine 19. Blog yazımdan bir paragrafı kopyalamak istiyorum:

" böyle kutsal bir ilaçla ile tanışacaksanız, benim ve ya bir başkasının anlattığı deneyimleri kendinize kıstas olarak almayın. İlaç ile ne derece derin iletişim ve etkileşim kurabileceğiniz sizin bilinç frekansınıza ve içtenliğinize bağlı. "

...Bütün hayatlarınız boyunca ve bu hayatınız boyunca kendinizi bu buluşmaya nasıl hazırladığınıza bağlı...

Artık yolumuz Macchu Pichu'ya, Lima'ya ve Meksika - Cancun'a.


-----------------
(dinlemeden once, altindaki yaziyi okuyun lutfen)


Peru'nun Kutsal Vadisinde, 3 Ayahuaska seremonisinin hazirlayiciligindan gectikten sonra, dunyanin en guclu saykodelik ilaci olarak bilinen kutsal Toad ile yolculuk yapmaya getirildim. Bu yolculuk sonrasinda, hala ilacin ve yolculugun enerjetik etkisi, ve canli anisinin etkisi altindayken bu ses ile sifa chantingini, kutsal bir tapinakta yapip kaydettim. Bu enerjiyi almaya bilinci hazir olmayan kisileri urkutmesi normaldir. Cunku bu enerji , egonun yani kimligin (ben, esim, cocugum, annem, babam, isim, param, evim, acilarim,dunyasal anilarim, vs...) birakilmasini ve erime noktasina yaklasimi anlatir. Yalnizca ve yalnizca, kalbinizde o cagriyi duyuyorsaniz dinleyin derim.. Aksi takdirde ya anlamsiz ya da urkutucu gelebilir...

ses dosyasini kulaklik ile, meditatif olarak dinleyin. dinlemeye baslamadan once agriyan, ya da hasta olan bir organiniza, ya da karniniza odaklanin... affedemediginiz, unutamadiginiz, birakamadiginiz eklentilerinizi, anilariniz, duygularinizi, odaklandiginiz noktaya getirin. O kotu aniyi, o aci ani, tekrar tekrar imgeleyerek o noktaya getirin. Sonra bu siddetli duygusal anda, ses dosyasini dinlemeye baslayin. Birakin ses ve enerjisi bedeninizde bir yilan gibi serbestce hareket etsin. Topladiginiz negatif enerjiyi alip tac cakraniza kadar cikarsin ve oradan gokyuzune bir sabun kopugu gibi patlatsin, biraksin... Birakin kimliginiz ve tum eklentileriniz bir kum tanesi gibi ruzgara karissin..
egonun akli, bir sabun kopugu gibi... birakin patlasin.
hepsi bir ruya...
hepsi bir ruya
hepsi ilahi bir ruya...
gecti...
(Takibinde, yine ayni enerji ile, ayni tapinakta kaydettigim 30 dakikalik davul calimini, samanik yolculuk niyetiyle dinleyebilirsiniz...)
butunun en yuksek hayrinadir




7-22 Aralik  tarihleri arasinda  ( 2haftalik), Titicaca-Gunes adasi ve Kutsal Vadi 1 haftalik Ayahuasca retreat  icerecek, Ruhani bir Uyanis turu duzenleme arzusunu kalbimde duydum. Katilimcilarin hem fiziksel hem ruhani rehberligini yapacagim. Bir dahaki ayin yeni ay doneminde genel bir planlama yapmis ve facebook gurubunu kurmus olurum. Ilgileniyorsaniz, takipte kalin lutfen.

Bu blog sayfasını ilk kez bu yazı vesilesiyle ziyaret ediyorsanız "Nedir" sayfasına göz atmanızı tavsiye ederim.


Uzaktan görü şifa seansımızla ilgileniyorsanız, Heaven Earth Şifahane Blogumuzda, seanslar sayfasına göz atmanızı tavsiye ederim. ( http://yuuka-and-wings.blogspot.com/?m=1 )


Mucizeye yolculuk blog yazılarının dilediğiniz kadarını sosyal medyada paylaşmakta özgür hissedin. Bu blogun amacı ilham kaynağı olmak.


Mucizeye yolculuk blog yazılarının bir bölümünü ya da tamamını bir dergi ve ya kitapta yayınlamaksa isteğiniz bana email yolu ile ulaşabilirsiniz.

strongwings121212@gmail.com


Mucizeye yolculuğumuzu maddi manevi desteklemek istiyorsanız, yine aynı email adresiyle ulaşabilirsiniz.


Koşulsuz Sevgiyle

----------




















No comments:

Post a Comment

Note: only a member of this blog may post a comment.